Kendinle Çelişmek

Kırmızı elbiseli, beyaz çantalı bir kız... Belki de uzaktan bakıldığında toplumsal olaylara önem vermeyen gençliğe dem vurarken gösterilen örneklerden birisi. Yaftalamak büyük hastalık, engel olmak imkansız. Öyle bir ön yargı kaplamış ki zihinleri, kendine bakan, iyi giyinimli, güzel, yakışıklı, eğitimli hiç kimse belirli bir hayat görüşüne sahip olamaz. Biri eylem yapıyorsa, tepki veriyorsa, hakkını arıyorsa kesinlikle teröristtir, başka bir şey olması imkan dahilinde bile değildir...

Oysa hiçbir şey öyle başlamadı. Kırmızı elbiseli kız, 10 yılı aşkın süredir birçok özgürlüğünün engellenmesinde payı olan herkese karşı içinde biriken kini ve nefreti, İstanbul'un merkezindeki bir parka gidip oturarak, kitap okuyarak göstermek istedi, olmadı. Çünkü bu eylem cinsini idrak edebilecek düzeyde hiçkimse yoktu karşısında. Masumca orada öyle duran kırmızı elbiseli kız, bir anda binlerce kişinin bağımlısı olduğu biber gazına maruz kalarak, ulusal bir direnişin simgesi oldu.

Halk usandı, bıktı. Yolsuzluklar, ekonomik sıkıntılar, askeri ilişkiler derken, kişisel özgürlüklerin de artarak her gün bir öncekinden daha fazla kısıtlanması bardağı damla damla doldurdu. Belki de yıllar öncesi taşması beklenirken, bir çıkış noktası olarak Gezi Parkı'nı buldu. Öğrencisi öğretmeni, annesi babası, dedesi torunu, doktoru mühendisi, işcisi işsizi, solcusu sağcısı herkes bir anda meydanlara koştu.

Kırmızı elbiseli kızı anlamayanlar zaten vardı, onların en üst kademesi de halkı anlamadı. Devlet, halkına zırhlarla, tomalarla, panzerlerle, sopalarla, joplarla, biber gazlarıyla, gaz bombalarıyla saldırdı. Ama hiç onları anlamayı seçmedi. O insanların amacının ne olduğunu önemsemedi. Çünkü o insanlar marjinaldi, uç gruplardı, başta dedim ya yaftalamak babadan oğula veraset diye... Halkın polise karşı şiddet kullandığı söylendi,  suyun 0 santigrat derecede kaynadığını söyler gibi... Şortla, t-shirtle, elbiseyle yanına bozuk para dahi almadan sokağa çıkarak kendinin ve neslinin geleceğine sahip çıkmak isteyen herkesi terörist ilan etmekten çekinmediler.

Herkesin herkese rahatça ulaşabildiği bir iletişim çağındayız, sanırdık. Akıllı telefonlarımız olmasa bizler birer hiçmişiz, bunu anladık. Yandaş medya yaşananlar ile ilgili hiçbir bilgi vermezken, insanlar bir yandan eylem yapıp, devlet zulmüne karşı canını korumaya çalışırken, bir yandan da geri kalanları bilgilendirmeye çalıştı. Evet içlerinde yapılmaması gerekenleri yaparak halka zarar verenler de oldu, olmadı değil. Ama böylesine ulusala dönüşen halk insiyatifli bir eylemin Twitter vasıtasıyla gelişmesi de tarihe kazınan biir bilgi olarak geçti.

Binlerce insan yaralandı, gözü çıkanlar hatta ve hatta malesef ölenler oldu. Tek amaç özgür olunduğunu tüm dünyaya göstermekti. Kimsenin boyunduruğu ve baskısı altına girilmeyeceğini ispatlamaktı. Herkesin kendi yaşamını, kendi iradesiyle kimseye bir açıklama yapma zorunluluğu olmadan sürdürmesi gerektiğini anlatabilmekti. Ben sana karışmıyorsam, senin de bana asla karışamayacağını aklına kazımaktı.

Ama bugün yani direnişin 9. günü, İslam Dünyası için önemli sayılabilecek ve kandil olarak adlandırılan bir güne denk geldi. Eylemlerin içinde bulunmasına rağmen ne için eylem yaptığını anlayamamış kişiler için kendilerini ifşa zamanı... Öyle ki bir türkü tutturdular bugün kimse alkol içmesin diye, bayrak sallayarak dolaşıyorlar. Hani nerede benim özgür iradem? Hani nerede benim kararım? Hani nerede benim kişisel inançlarım? Bu şekilde yaşananları görmezden gelerek en başa dönmemize neden olmayın. Lütfen kendinizde çelişmeyin. Önce bir oturun, bir sakinleşin. Yeterli olgunluğa eriştikten sonra tekrar devam edersiniz.


Efecan Tekin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Başka Aile

Alın Terimizin Karşılığı: EuroLeague

İyi ki Varsın Çilek