Nasıl Başladıysak Öyle Bitirelim
Sezonun ilk resmi maçlarını Adana'da Türkiye Kupası Elemeleri'nde oynamıştık. Oynadığımız maçlarda ortaya koyduğumuz performansın ardından şehrimize mutlu, onun ötesinde umutlu döndüğümüzü yazmıştım. Adana'da geçirdiğimiz 4 günlük süreç, öncesinde Karşıyaka'da harcanan emeklerin ilk sinyallerini görmek için bir fırsat olmuştu. Üstelik hazırlık dönemi de çok tatlı başlamamıştı. Uzunca bir süre idmanlarımızı Karşıyaka Arena'da yapamamıştık, nedenlerini ise bir kez daha dillendirmek dahi istemiyorum. Kulübün içinde bulunduğu kaos ortamına rağmen, çalışmalar aksamadan, her geçen gün artan tempoyla devam ederken iddialı ama tedbirli tavrımız herkes tarafından açıkça görülüyordu.
Bütçe anlamında rakiplerimiz ile yarışamayacağımız asla önüne geçemeyeceğimiz bir gerçek. Bu durumda Karşıyaka Basketbolu'nu yönetenler olarak da doğal olarak sahip olduğumuz diğer güçlerin daha etkin kullanılması konusunda hem fikir olduk. Sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da ismi korku yaratan taraftarlarımızın yaratacağı baskı, bizim merkezimiz olacaktı. Gelecek destek, bizim gideceğimiz noktayı belirleyecekti. Kombine fiyatlarının yanı sıra tüm sezonun bilet fiyatlarını da bu nedenle daha sezon başlamadan belirledik. Bir diğer büyük güç olan altyapıdan gelen oyuncularımızın da takıma monte olması, kendilerini geliştirmesi ve ülke basketboluna katkı sağlaması da öncelikli konularımızdan birisi oldu. Evet, bunlar yeniden yaratılan, hiç bilinmeyen şeyler değil, doğrudur. Ama gerçekten bu konulardan optimum derecede fayda sağlamak adına kafa patlatmak, mesai harcamak ve sonucunu da görmenin önemi tartışılmaz.
Karşıyaka Basketbolu, basketbolla uzaktan yakından ilgilenen herkes tarafından kabullenilen bir yapıya sahip. Bu yapı da genelde yetiştirici kimlik ve yoğun taraftar baskısı üzerine kurulu. "Karşıyaka, maçlarını taraftar desteğini arkasına alıp çok sayı atarak kazanır." görüşünün herkesin kabul edeceği bir genelleme olduğu bariz. Lakin bu sezon geldiğimiz noktada, kişisel basketbol görüşümün bir yansımasını da sahada görüyoruz. Karşıyaka, şimdiye kadar tam anlamıyla gerçekleştirilemeyen, benim 2 ana basketbol prensibimi de açıkça yansıtıyor. Peki nedir o 2 önemli kıstas? Öncelikle Karşıyaka bu sezon maçlarını rakibinden daha çok sayı atarak kazanmıyor. Karşıyaka, maçlarını rakibinden daha az sayı yiyerek kazanıyor. Odak noktası savunma üzerine kurulu, az sayı yemek öncelikli amaç. Savunmadaki etkinliğin ödülünü de hücumdaki yaratıcılık ile alınca da, Türkiye'nin en az sayı yiyen 2. takımı, Avrupa'da da en az sayı yiyen takım olup, 28 maçta 23 galibiyet bir şekilde gelmiş oluyor. Bu kadar maçın tamamını kendi sahamızda oynayacak değiliz elbet. O zaman, 2. basketbol prensibim olan "Deplasmanda da ev sahibiymiş gibi oynayarak maç kazanmak." da ne kadar önemli ortaya çıkmış oluyor. Evet taraftarımızın takımımıza etkisi çok fazla. Ama eğer sahaya karakter koyan oyuncularımız ve dümendeki koçumuz bu işe gerçekten inanırsa, yapabilecekleri gün gibi ortadaydı. Zihnimde kurguladığım sistem koç tarafından uygulamaya konulunca, "Bize hiçbir yer Karşıyaka değil." diyerek gittiğimiz her deplasmanda sahaya galibiyet parolası ile çıkıp, son ana kadar Karşıyaka Arena'daymış gibi savaşıp, hak ettiğimizi elde ederek dönmek için mücadeleye son vermiyoruz. Getirisini de hep birlikte görmüş oluyoruz. Bu 2 madde dışındaki diğer önemli detay ise rotasyon. Evet 3 heceli bu kelime, Karşıyaka Basketbolu ile gerçek anlamda tanışmış oldu. Birbirini tamamlayıcı oyuncular ve onlara görevlerini dahice serpiştiren teknik ekip ile artık Karşıyaka'da basketbol rotasyon desteğiyle oynanıyor.
Açıkçası bundan yaklaşık 10 sene kadar önce Ufuk Sarıca Karşıyaka formasıyla oynarken, kendisinin camia ile bu kadar bütünleşmiş olduğunu söyleyemem. Bunu söyleyince de, şu anda kendisine duyulan sevgiden bahsetmemek olmaz. Saygıdan söz etmiyorum bile. Zira benim gibi basketbol sevgisiyle büyümüş her Türk için Ufuk Sarıca'nın kalbindeki yer çok büyüktür, önemlidir. Şu andaki konumları ve görevlerinden bağımsız olarak aynı şeyleri Pegasus ve Orhun Ene için de düşündüğümü belirtmem lazım. Camia tarafından böylesine sevilen, destek gören ve anons edilirken bile "O bir Karşıyakalı" denen Ufuk Sarıca'nın teknik ekibinin tamamının Karşıyakalı olması da şu andaki durumun sağlayıcısı olabilir mi sizce? Karşıyakalı İdari Menajer Selim Çınar, Karşıyakalı Genel Menajer Levent Türknas, Karşıyakalı Yardımcı Antrenörler Engin Gençoğlu ve Arda Demirbağ da "Karşıyaka Ruhu" ile emek harcayan, tamamı öz Karşıyakalılardan oluşan bir teknik ekip… Değil Türkiye'de, dünyada örneği olduğunu sanmıyorum.
Mevcut konumumuz belki henüz bir başarı simgesi olarak gösterilemez. Daha önce de EuroChallenge'da ve Türkiye Kupası'nda çeyrek finale kalmıştık, ligi de ilk 5 içerisinde bitirmiştik. Ama bundan sonrası şimdiye kadarki performansın bir benzeri şekilde devam edecek olursa, tarihimizin en büyük başarısına erişmek çok da ütopik değil. Bu nedenle Karşıyaka Arena'da mağlup ettiğimiz Beşiktaş'ı İstanbul'da yenip normal sezonu sıralamada üstlerinde bitirmek için avantaj elde edip, Fenerbahçe'yi de Türkiye Kupası'nda eleyerek yarı finale kalmak öncelikli iki hedef olarak nitelendirilebilir.
Bundan aylar öncesinde Adana'da Başkan Mutlu Altuğ ile konuştuklarımızın bir bir gerçekleşiyor olması da oldukça sevindirici. Sezon başından bu yana birçok olumsuz etken olmasına rağmen Basketbol Şubesi'ni dış etkenlerden uzak tutabilmek ise çok ayrı bir mesele. Bu şekilde sona ermesi için de kulübün mali sorunlarının Basketbol Şube'de yaşanmaması gerekiyor. Son zamanlarda basında ortaya çıkan Basketbol Şube ile ilgili haciz ve gelir-gider tablosunda bulunduğu iddia edilen açıkların önüne set çekmek gerekli. Üstelik bir de ortada öylesine bilgi kirliliği var ki, net olarak bilinmeyen konularda spekülasyon yaratılarak istemsiz olarak olsa da camianın da tepki vermesine sebep olunuyor. Bence bunları da hep birlikte engellemeliyiz. Çünkü güzel başlayan ve sorunsuz devam eden bir hikayeyi mutsuz sonla bitirmeyi hiç kimse istemeyecektir.
Efecan Tekin
Yorumlar